25 Aralık 2012 Salı

Adalet...





Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; Adaletin mutlaka yerini bulacağı ve zalimden korkmamak gerektiğini özetleyen bir hikayeyi sizlerle paylaşayım istiyorum;

Zalim bir hükümdarımız var, bu hükümdar, o dönemde emrinde çalışan bir dülgere (marangoza) zulmetmek hatta ortadan kaldırmak ister.. Ama bunu öyle sebepsiz de yapmak istemez, bu sebeple bir bahane üretir. Marangozu yanına çağırır ve ; “ Yarına kadar askerlerime bin adet kep kep üreteceksin, yoksa kellen gider.( kep kep arapça bir kelime kastedilen şey ise tabut çivisidir, o dönemde değil bir gecede bin kep kep, 10 tane dahi yapılması mümkün değildir.)

Adam sabaha kadar Allah’a dua edip yalvarır ve geceyi böyle geçirdikten sonra sabah hükümdarın askerleri kapıyı çalar

Adam hanımının yanına gider ;

“Hanım bu zalim herifin niyeti belli bu beni öldürtecek şimdide askerleri geldi sen hakkını helal et...! ”

Adam hanımı ile helalleşir ve kapıyı açar. Kapıda hükümdarın askerleri der ki;

“Bizim hükümdar dün gece öldü, senden tabutu için çivi almaya geldik."


Ne muhteşen bir teselli öyle değil mi?.. Zalimin gücü ne kadar büyük olur ise olsun, en nihayetinde Allah’ın kuludur, onun izin verdiği kadar zulmunu icra eder sonunda hesabını vermek üzere düşer yola.... Kul bozar, Allah yapar demişler...

"Kepkeb-i mismara tebdil eden ol perverdigar;
Nale-i murg-i garibi kul bozar Allah yapar."

23 Aralık 2012 Pazar

Mehmet Akif Ersoy ve Üstad Necip Fazıl'dan gençlere.. Kökü mazide, gözü Ati'de..



Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...

"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının,evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...
Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına,vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik.
"Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" fikrini besleyici bir dâva ahlakına kaynak bir gençlik...
Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnetsayacak kadar gözü kara ve o nispette usule, stratejiye uygun bir gençlik...

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...
Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara "siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız !Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek müslümanlığın "nasıl" ını ve "ne idüğü" nü her haliyle gösterecek bir gençlik...
Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!

Allahın selâmı üzerine oIsun...

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..

20 Aralık 2012 Perşembe

Harun Reşid ve Behlül




Abbasi halifesi Harun Reşid, bir gün adamı Behlülü çağırır, “hadi gel seni vezir yapayım”. “Bir danışayım” der, Behlül. Harun Reşidin tepesi atar tabi "ben devlet başkanıyım nasıl bir danışayım der" diye düşünürken, merak eder kime danışacağını, söz etmez, ama adamlarına “gidin takip edin” der. Behlül de gide gide hela ya gider ve geri gelir “Halife hz. Verdiğiniz görevi alamayacağım ,affediniz.” Harun Reşid şaşkın bir vaziyette sorar; “Kime danıştın sen?” “bilenlere danıştım.”der. Harun Reşid çıkışır; “Bak numara yapma Behlül takip ettirdim seni, helaya gitmissin orda da kimse yokmuş. Kiminle istişare ettin sen kime danıştın? Delirtme adamı!” Behlül cevap verir; “işte onlara danıştım” “Kime?” Behlül der ki; “Yav helada ne olur?” “peki ne dediler sana? Dediler ki; “Behlül akıllı ol, biz daha düne kadar herkesin imrendiği, kıymetli gıdalardik. Kimimiz tatlı, kimimiz tuzlu. Almak için edinmek için, kardeşin kardeşle kavga ettiği, bıçak çektiği mahkemeye gttiği gıdalardık. Ve nihayet bizi edinenler oldu.. Insan içine girdik, bir gece kaldık, durumumuzu görüyorsun. Akıllı ol insan içine girme!”


Ben bu hikayeyi Şeyh Edebali'nin şu sözüyle bağlıyorum; " Sevildiğin yere çok sık gidip gelme! Kalkar itibarın, muhabbet kalmaz." Evet, ne yazık ki böyle..


Sevgi ve Saygılarımla..


Tunç.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Allah korkusu üzerine..


Hoca, meydanda kıyasıya dövülen bir genci, yani hak ettiği bir cezanın infazı olarak falakaya yatırılan bir genci görür. Fakat bakar delikanlıya, tahammül fersah bir izdirap çekmektedir, görülen o dur ama hayret gıkı çıkmaz gencin, feryat, itiraz yok. Kalabalığı yarıp yanına gider ve delikanlıya sorar; "Bu kadar ızdıraba karşın neden bir ah bile demiyorsun?" Delikanlı şöyle cevap verir; "Sevgilim sebebiyle bu ızdıraba duçar oldum, ben onunla görüldüm kitaba aykırı bir davranış olduğu için suçlandım mahkum oldum ve bu kırbaçlar bana vuruluyor, sevgilim şu kalabalığın içinde beni görmektedir. Onun seyrettiği bir yerde onun sebebiyle ızdırap çekerken nasıl olur da onu utandırır da ah derim. O varken benim canım çıksa sesim çıkmaz." der. Hoca şöyle cevap verir; "Sevgillinin bir çift gözü sana bakmaktadır diye bu kadar ızdırabı çekiyorsun , Allah seni her yer de görürken nasıl olur da suç işleyebildin?" Bunun üzerine delikanlı bir Ah koparır ve şehit olur. Denilir ki; Allahtan korkunuz cebinizde olduğunu zannettiğiniz bir akrepten korkunuz kadar olsun hiç olmazsa.