22 Mayıs 2013 Çarşamba

Delinin Zoruna Bak..



    Öyle insanlar vardır ki, baş gözüyle görenler için deli, kalp gözüyle görenler için velidir. Bazen Mahallenin delisi dediğimiz insanlar öyle bir cümle ederler ki kitaplara sığmaz. Hatta burada şu beyti paylaşmadan edemeyeceğim;

"Ehl-i irfânım diye kimseye ta’n etme sen
Defter-i irfâna sığmaz söz gelir dîvâneden"

[Ben bilgiliyim, okudum yazdım falan diyerek kimseyi küçük görmeye kalkma sakın. Çünkü deli bildiğin kimse öyle bir söz eder ki, şaşar kalırsın; kitaplara sığmaz, aklın durur.]

    Sözü de daha fazla uzatmayayım, dönemin Abbasi Halifesi Harun Reşid ve O zamanın delisi Behlül Dana arasındaki menkıbeler meşhurdur. Bunlardan bir tanesi de Behlül Dana'nın rüya gördüğü hikayedir. Günlerden bir gün Behlül, sarayın arazisi içerisinde bir ağacın altında uyumuş. Dünyayla zaten işi yok hani eskiler derler ya; "Dünya yansa el kadar hasırı yanmaz." o cinsten. Gelip uyandırmışlar halifenin adamları. Uyanır uyanmaz basmış feryadı ; "Mahvettiniz! Sultandım rüyamda, emrimde ordular vardı, bir uyandırdınız bitti gitti hepsi yine kaldık bu vaziyette!" Etraftakiler yadırgamışlar, deli işte diyerek şikayet etmişler Sultana... "Efendim uyandırdık olmadık yerde uyumuş, bir de üstüne kabahati yetmiyormuş gibi bize kızıyor, rüyadaki sultanlığımı bertaraf ettiniz sultanlıktan indirdiniz diyor" Sultan çağırın demiş şu Behlül'ü. Gelince sormuş; "Oldu mu şimdi Behlül, ben seni bilirim dengesizlikler yaparsın delisin ama rüyadan uyandırıldın diye bu celallenme niye? Hem rüyadaki sultanlığın ne kıymeti var ki? Adı üzerinde rüya." Behlül günümüze kadar ulaşan o muhteşem cevabı vermiş; "Halife Hazretleri, ben rüyamda sultandım, uyandım sultanlığı kaybettim. Lakin bilirsiniz ki tekrar uyuyup aynı rüyayı görme ihtimalim az da olsa vardır. Oysa senin şu sultanlığın var ya... Gözlerini kapattığın an o sultanlık biter bir daha da gelmez üstüne bir de mahkum olursun. Benimki hiç olmazsa rüya da da olsa geri dönme ihtimali var, şimdi söyle bana hangisi kıymetsizdir ? Seni mahşer günündeki uyanıklığa davet ederim...

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir..

    Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim...; Söyledikleriniz muhtevası elbette önemli ama nasıl söylediğiniz çoğu zaman en az onun kadar önemli.
    Hükümdarın çok sevdiği, gözünden dahi sakındığı bir atı varmış, öyle seviyor ki evladı gibi muamele edermiş, "Bu atın bana ölüm haberini getirenin kellesini alırım" diye ilan etmiş. Atın ömrü insan ömründen kısa malum, yıllar içerisinde seyisbaşı atın maalesef öldüğünü görmüş lakin gel de bunu hükümdara söyle.. Velhasıl çıkmış huzura, “Hükümdar Hz. atınız yatmış ve kalkmıyor” demiş. "Eeee" demiş hükümdar. Seyisbaşı devam etmiş; ”Yem verdim,yemiyor.” Eee, “Kamçıyla dürttüm, tepki vermiyor” , “Gözlerini de açmış kapatmıyor.” Hükümdar telaşla, ”Desene Öldü benim at!” Seyisbaşı cevaben; “Efendim vallahi ben demedim zatıaliniz buyurdunuz” demiş. Tabi Hükümdar için olmasa da seyisbaşı için bir yumuşaklıkla hadise geçip gitmiş.. 
   Yine Rüya görüyor Sultan, iki bilge kişi var sarayda rüyayı yorumlayacak (o eski güzel tabirle müdebbir), birini çağırıyor, tabir korkunç..“Sultanım" diyor, "Bütün yakınlarınızın ölümünü göreceksiniz, maalesef bu acıyı yaşayacaksınız.” diyor. Sultan kahroluyor, diğer yorumcuyu çağırıp rüyasını anlatıyor, “Sultanım gözünüz aydın, müjdemi isterim” diyor, ”Tüm akrabalarınız arasında en uzun ömürlü olan siz olacaksınız!” 
    Yunus bin yıl öncesinden tespiti ne de güzel yapmış; Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir... Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı... 
   
    Gördüğünüz gibi, insan kulağından zehirleniyor, panzehiri de yine kulağından alabiliyor…