21 Aralık 2015 Pazartesi

Kalp Hakkında Dağınık Notlarım...:


Başlarken Uyarı: Kalp gibi, gönül gibi konularda söz söyleyebilecek ehliyete sahip değilim. Kendime ettiğim nasihatleri tutmadan da başkasına nasihat etmeyeceğim. Yüzme bilmeden dalgıçlığa soyunan kişinin hali neyse, zannederim benim halim de bundan pek farklı değildir. Söylediklerimi bu minvalde değerlendirmeniz ümidiyle...

Yukarıdaki resmi iyi incelemek lazım: Doktorların söylediğine göre; kalp, kandan arındırıldığı zaman beyaz renkte oluyormuş...

*******

Denilir ki: Bir günah işlendiğinde kalbin  üzerinde bir küçük siyah leke oluşur. Eğer pişman olur ve tövbe edilirse o leke silinir, kalp yeniden temizlenir ve parıldar. Tövbe etmeyip, günah işlenmeye devam edilirse, işlenen her günah yüzünden lekeler çoğalır ve nihayet o kara lekeler tüm kalbi bir kılıf gibi kaplar. İşte o zaman "Allah onların kalplerini mühürlemiştir." ayetinin sırrı tecelli eder.Kalbi kat kat kaplamış olan kara lekeler hiç silinmez hale gelir: O kalbe, artık ne iman nuru girer, ne de küfürden çıkış yolu açılır. (Bakınız:Not)

********
Devam edelim: ​"Kalp yaralanmaz, çünkü yaradır" diyen şair, bize ne anlatmak istiyor?

"Kalp darlığı, el darlığından daha zordur"
denilirken, nasıl bir uyarı yapılmış oluyor?

Cahit Zarifoğlu şöyle özetlemiş: "Bir kalbiniz var, onu hatırlayınız."

Kalbimizi, sözlüklere bakarak anlayamayız. Sanıyorum: "Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın" sözü tam da burada imdadımıza yetişiyor.

*************

Ödünç alarak söyleyelim:


"Elimiz kirlenirse, yıkarız. Peki, kalbimiz kirlenirse, ne yaparız, yapmalıyız? Zor bir soru.

Dışımızla ilgilendiğimiz kadar, içimize de dikkat kesilmeliyiz. Kalbin ihtiyaçları vardır; midemiz gibi, o da acıkır. Bir mazluma, yetime, garibe, hatta bir kuşa, çiçeğe, ağaca bakıp titremiyorsak, ‘gönül tellerimizde’ sorun var demektir.

İyiyim diyerek iyi olunamayacağı gibi, kalbim temiz diyerek de ‘masum’ olamayız. Yaşama gerekçemiz neyse, kalbimiz de ona göre şekillenir. Maddiyatı önceliyorsak, dünyanın en zengin insanı bile olsak, bu bize yetmez. ‘Kalbini hırs kutusu yapma’ sözü, inanıyorum ki, böyle durumlar için söylenmiştir.

Evet, meselemiz maddiyatsa, kalp, bizim için kan dolaşımının merkezi olan organdan başka bir şey değildir. Vazifesi, kan pompalamaktır. Gerçi, düşünenler için, bunda bile bir hikmet vardır. Her şey sonunda O’na döner!"


İtiraf edelim; ne yazık ki, gönlümüze kimin hükmettiği, ülkemizde kimin iktidar olduğu kadar meşgul etmiyor bizleri...

**********

Bu arada sizin de; "Kalbine yenilmek" kavramıyla karşılaştığınızda, aklınıza kalp krizi değil de, güzel şeyler geliyor mu ? Kalbine yenilmek, yenilmeklerin en güzelidir bence! Merhamet, iyilik, kanaat, tevazu, hak ve hakkaniyet gibi....

**********

Kalp demişken ötesini de konuşmamak olmaz: Düşünüyorum da, "Gönül" ne kelime ama...) Bazı güzellikleri görmeye gözümüz yetmez. Gönül, bunun içindir... Gönül kelimesi Batı’da kavram olarak yer almadığı için kelimeleşmemiş. Çünkü "Heart" Kalp demek, afedersiniz kalp eşekte de var. Ama gönlün tanımı benim bildiğim başka bir lisanda geçmiyor. Gönül öyle bir şey ki; yanına  hakaret maksadıyla "alçak" kelimesini dâhi getirsen "alçak gönüllü' oluyor, yükseliyor.

"Mekânlardan münezzehtir senin zât-ı şerifin. Nedir bu Gönlü viranımda mihman olduğun cânâ." Veya daha sokak ifadesiyle: "Gönül gönüldür, olsa da göğsünde bir kahpenin, Onu yıkan, gitmesin tavafına Kâbe'nin." Aslında belki üstünde çoook düşünse insan; Cennet cehennem den değil "yârimin gönlünü kırmayayım korkusu" nu bir parca anlayabilir...  O halde kendi gönlümüzde taht kuran, o tahtın sahibi olana sarılmak, sevmek... 

************
Ve son sözümüz Hikem i Ataiyye'den olsun: "Kalbine sıkıntı veren işi yapma." Bundan güzel ölçü olabilir mi ? Asla şaşmaz.



Not: İskender Pala'nın OD Romanında bahsettiği "Süveyda" başka bir şey elbette.. O konuya girersek değil bir blogda, bir ömürde çıkamayız sanıyorum. Referans olması için "... parmağını kalbinin üzerinde gezdirerek, ‘Burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, yoğun bir damla kandan ibarettir. Adına ‘ süveyda’ yahut ‘sevda’ derler. Siyaha çalan rengi yüzündendir bu isim."

7 Aralık 2015 Pazartesi

Lügat ile Hasbihâl




Ankara, Hamamönü'nde bir dost sohbetinde Hayati İnanç Hocamız ile sohbet ediyorduk, daha doğrusu çay içiyorduk. Bir vesileyle konu günlük yaşantımızda kullandığımız kelimelere gelince, kendisi de bir anısını bizlerle paylaştı.

Zihnimde kaldığı kadarıyla ben de sizlere nakletmek istedim:

"TRT'de program sonrası sordular: "Sizi merakla dinledim, yeni ve kullanımı pratik olan "Stres" kelimesini neden kullanmıyorsunuz ?"

Şöyle cevap verdim: "Stres dediğiniz gibi yeni bir kelimedir doğru ama Türkçe'de buna mukabil terazinin öbür kefesinde bakın neler var... "Gam", "gussa", "kasvet", "keder", "melal", "inkisar", "ızdırap", "hüzün", "kahır", "yeis", "efkar", "tasa" "dert", "mihnet", "elem"; etti 15.

Liste şişmesin diye; "üzüntü", "sıkıntı", "kaygı", "enduh", "kuduret", "dilhun", demiyorum bakın, tevazu ediyorum burada.

15 kelime burada kullanımım için emrime amade dururken, bunlar bin yıldır benimken hepsini unutup, "stres" kelimesi var diye, onunla derdimi anlatmaya çalışırsam, neticede ben strese girmez miyim ? Allah aşkına :)

Adamın anası vefat etti stresli, hava bulutlu stresli, tuttuğu takım yenilmiş stresli, oy verdiği siyasi parti muhalefette kalmış stresli, terk edilmiş stresli, yok artık :) Bu kadar farklı duygu aynı kelimeyle nasıl ifade edilsin, edilemiyor işte. İnsanlar kendilerini anlatamıyorlar o yüzden; "Şunu demek istemiştim" "Sözüm maksadımı aştı"... "


******************

Hayati Hoca'yı tanıyanlar bilirler, tebessümüyle adeta sadaka dağıtan bir adamdır. Çayın son yudumuyla kendi kendime sordum:

Lügate ne kadar bakıyoruz ?

Yılda bir defa bakan yok. Halbuki Lügat eksendir, olmalıdır.

Kelimelerimiz bir dünyayı doğuruyor... Kelimelerimizle yaşıyoruz, kelimelerimizle düşünüyoruz. Hayata, maddeye, manaya bakışımız hepsi sahip olduğumuz kelimelerden süzülüp ortaya çıkıyor..

Lafı uzatmayalım; bazı sözlerin muhatabı kulaklar değil, kalplerdir. Duymayınca zorlamamak lazım.


Emeklerimizin kalıcı olması duasıyla..

Not: Ziya Gökalp'in o muhteşem tespitini yineleyelim: "Türkçeleşmiş, Türkçe'dir."

Resim için şiiristanbul'a teşekkür ederim.