28 Mart 2020 Cumartesi

Pandemi Süreci ve Zor Zamanlar



Zor zamanların ahlâkı, ümitsizliğe kapılmak değil; insanlara umut taşımak, sevinç taşımak değil midir? Bu zor zamanlarda hiçbir kardeşimizin yere düşmesine izin vermeyelim, kendimiz için ne istiyorsak etrafımız için de en az aynısı isteyelim. Sabırlı olalım; katlanmak mânasındaki sabır değil, dirayetli olmak mânasındaki sabır.

Elbette en önemlisi, can emanetimiz kadar, insanlık olarak; ruhi ve manevi bağışıklık sistemimizi güçlendirmeye gayret edelim.

Hem belki de felaket gibi görünen bu süreç; çok fazla yorduğumuz, hoyrat kullandığımız, hukukuna riayet etmediğimiz tabiat ve dünyamızla alakalı bir muhasebeye de kapı aralar, kim bilir...

4 Ekim 2019 Cuma

Sonbahar 2019



Sonbahar. Güz.Hazan. Yaprak Dökümü. Sarı. Belki de hüznün özgül ağırlığı. Tekrar etmek gerekirse; sonbahar şiirdir, gerisi ise mevsim...

1 Ekim 2019 Salı

Halis Baba


Ankara İncek'e ilk taşındığımız yıllar, bundan 15 sene önce.. İşte tam da o zamanlar tanımıştım Halis Baba'yı.. O dönemde buranın hem bir esnafı idi, hem de Halis Babası. Herkesin birer hesap makinesine veya hesap uzmanına dönüştüğü şu dünyada, alâka kurduğu insanlarla arasına dünya girmeyen, iyi bir insan, güzel bir mizaç. Bazen sukût suretinde meramını anlatan genç bir heyecan, bazen de asil ve ulvi bir yalnızlık timsali idi. Ve hâla öyle... 

Eskiler, güzel insanı tanımlarken "içi ağlar yüzü güler" demişler. Ama bu da farklı bir güzel insan; mesela hallerini saklamaz, yapmacık davranmaz. Yüzüne baktığınızda neşesini ve kederini belli eder. Bazen sevinçli, bazen durgun. Sahiden insan. 

Ve size selamı var

19 Eylül 2019 Perşembe

Toprak ve Değişim



Allah hayat takviminden bir yaprak daha açtı ve sabah erken vakitte toprağı değiştirdik, yaz ekinlerini söktük. Acaba bir sonraki yaz da bu toprakla alışveriş yapabilecek miyiz?

Ne kadar dikkatli bakarsak bakalım, bazı şeyleri göremeyiz. Ancak isterlerse ve nasibimizde varsa, kendilerini gösterirler. Mesela bu toprak. Besin değeri çok yüksek bir şey, sadece kafamızı ve midemizi değil; kalbimizi de çalıştırıyor. Düşünsenize üstünde o kadar çok şey yetişiyor ve biz de elimizi kolumuzu sokuyor, üstünden çıkan dalları kırıyor, tepiniyor ve bir şekilde onu incitiyoruz. Fakat hiçbir şey olmamış gibi o kendini onarıyor, asla yılmıyor, küsmüyor. Geri kalan günlerde her mevsime kendini hazır ediyor. Başına ne tür sıkıntıların geleceğini bildiği halde. Bizim için... Sanırım tıpkı toprak gibi insanı da onaran, olgunlaştıran biraz da kırgınlıklarıdır. Yalnızca kalpleri ısıtan değil, soğutan Rabbimize de hamdolsun.

Ve toprak, kendisine zaman ayıran herkese sanki şu tembihte bulunuyor: 'Daha sakin.' Söyleyiş: (sa:kin)

1. Durgun, dingin. 2. Sessiz, kendi hâlinde.

31 Temmuz 2019 Çarşamba

Süleyman Bey Amca ve Diğerleri


        




Ankara Kalesi'ne meftun biri olarak birkaç fotoğraf ve o âna dair hislerimi küçük notlar aracığıyla paylaşmak istedim:


  • Süleyman Bey Amca, buranın en eskilerinden. Bir çay ısmarlarsa durgun veya yorgun; çayı ikilerse neşeli. Üçüncü çay? İşte o vakit mühim bir konu geliyor.. Memleket meselelerine karşı çok hassas fakat herkesle konuşmaz.
  • Benim iyi insana, güzel mizâca merakım var, gerisi işin bahanesi. Hasan Kurşun ustanın dükkanına uğradığınızda da işini seven bir ustanın huzurunu tadıyorsunuz ve o huzurdan mutlaka payınıza düşeni alıyorsunuz, şayet nasibiniz varsa.
  • Artık gerçek sanatçılar, el ustaları, maalesef göçüp gidiyorlar, yaşamalarına izin vermiyoruz. Burada çok sevdiğim Erbil Amca vardı, kalaycı. Alem ustası Mustafa Dayı vardı. Artık yoklar...
  • Parmak uçlarındaki huzur desek doğru olur öyle değil mi? Tespih vefalı dosttur. Zor zamanlarda size yarenlik eder ve asla nankörlük yapmaz. Yetmez mi? Bazı tespihlerle eller hemen kaynaşır, bazısına ise ne kadar pahalı olursa olsun alışamazsınız. İnsan ilişkileri de böyle değil mi? Nasıl herkesle arkadaşlık yapılamazsa...
  • Benim gönlüm ise her zaman ahşaptan yana. Kuru çekilmiş 50 liralık mütevazı bir öd veya kuka ağacı tespihi, 20 bin liralık fil dişi veya kehribar tespihe değişmem. Fatih Sultan Mehmed Han'ın tespihlerini görmüştüm, çoğu ahşaptı. Cihan hükümdarı ve öd ağacı. Güzel bir ikili değil mi?
  • 1289 yılında bir âhi ustanın yapmış olduğu Arslanhane Câmisi hakkında ne söyleyebiliriz ki? Tamamen ahşap el işçiliği tavanına bakmaktan önüne bakamıyor insan. Haddimizi bilip susalım.
  • 1289 yılında ruhunu bir nakış gibi ilmek ilmek işlemişler. Bugün bu ruhu işleyebildiğimiz, kalpten kalbe hitap edebilen kaç yapımız var?
  • 700 sene önce eşyaya aşkını dokuyanlar bizim gibi arz-ı endam hâlinde değillerdi, arz-ı hâl hâlindelerdi. Peki reçetemiz var mı? Bilmiyorum.

14 Mayıs 2019 Salı

Bilkent Doğramacızade Camii & Birkaç Beyit

Burası Bilkent Doğramacızade Cami. Ruhu olan camilerin yavaş yavaş el etek çektiği bir dönemde, çölde bir vaha bulmuşcasına... Buranın bende emeği de, anısı da, hakkı da çoktur.

Gece vakti şu güzel beyit aklıma düştü: "Can o can, Canan o canan, sohbet ol sohbet değil." (Edhem Pertev Paşa, 1832) 

Bu şiirde gerçekten matematikten daha fazla bilinmez var. Sadece bu halimle 3 ayrı anlam çıkarabildim:

1. anlam: Can o can, ama artık ne o sohbet eskisi gibi, ne de o sevgili eskisi gibi.
2. anlam: Can o can, sevgili o sevgili ama sohbet o eski sohbet değil artık.
3. anlam: Hiçbir şey eskisi gibi değil; ne can, ne sevgili, ne de muhabbet.

---

Bir beyit daha yazsam olur mu? H2o'yu belki bilmeyebiliriz ama Fuzuli'den su kasidesini hepimiz biliriz. O 32 beyitin içinden ikincisi: 

"Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem 
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su" 

Çıkardığım anlam ise: Şu dönen gök kubbe acaba su rengine mi boyandı? Her şeyi neden su renginde görüyorum? Yoksa ben sürekli ağladığım için, göz yaşımın arkasından baktığım için mi her yeri su görüyorum..?

Allah göz yaşından mahrum bırakmasın, eskiler güzel insan olmanın tek şartını belirlemişler: içi ağlar, yüzü güler. Ağlayamayan birinin gülmesi gülmek değil sadece sırıtmak olsa gerek.

---

Ve son olarak; divan edebiyatımızın çok önemli bir ismi: Hayali Bey. Henüz 17 yaşındayken koca divanını tamamlayan çok kıymetli bir şair. Aslında hem Fuzuli ile aynı yaşta olacaksın, hem aynı mesleği yapacaksın, hem aynı şehirde yaşayacaksın, hem de onun varlığına rağmen adından söz ettirecek, hatırlanabiliyor olacaksın.. Başlı başına çok büyük bir iş. Divanından bu geceye özel kendime bir tane:

"Hakkı biz bulduk deyu zann etmesün ashâb-ı kaal
Cûylar çün erdiler deryâya hâmûş oldular."

Biliyorum edasıyla konuşan yazanlara söyleyin öyle sanmasınlar, biiyoruz ki o çoşku ve gösterişle akan ırmaklar, denize / okyanusa eriştikleri vakit susmuşlardır. Bunca gevezeliğimizin sebebi de ortaya çıktı böylece.

5 Mayıs 2019 Pazar

Yeniden..




Bahar; mevsimlerin en genci, yeniden başlamanın adı, zorluktan sonra gelen kolaylık. Hatta bahar sanıyorum ki çocuklara verilen tek mevsim ismi... Eskiler bahar için: "Yazmanın değil, yaşamanın mevsimidir." demişler. Hem içimizden; hem de dışımızdan koşturduğumuz şu günlerde, umarım kıyıda köşede de olsa kendine bir yer bulabilir.