28 Haziran 2015 Pazar

Doğru dua edebilmek..


Avni Anıl'ın bestelediği muhteşem bir şarkıdır:

"Kader kime şikâyet edeyim seni bilemem
Alnıma yazılmış yazısın derinsin silemem
Doğarken yakışmış benimsin tenimsin silemem
Alnıma yazılmış yazısın derinsin silemem"

İman lezzetinde baktığımda, bu serzenişi yerinde bulmak pek de doğru görünmüyor. Fakat insani olarak o kadar yakışıyor ki..

Niye verilene EyvAllah demeyip dünyayı kendimize dar ediyoruz. Pragmatizm açısından baktığımızda da eyvAllah demek çok rahat ettirici bir şeydir. Ona itiraz buna itiraz, bu kadar da diken üstünde yaşanmaz ki :)

"Ondan şikayet bundan şikayet. Ne iştah kaldı ne de afiyet"

Hasılı; doğru dua etmeyi öğrenmek lazım...

Belki şöyle; Allah'ım, değiştirebileceğim şeyler için bana kuvvet ihsan eyle; değiştiremeyeceğim şeyler için sabır, tevekkül ihsan eyle. Neyi değiştirip neyi değiştiremeyceğime doğru karar verebilmek için de bana ilim, irfan, izan ihsan eyle.

10 Haziran 2015 Çarşamba

Kedili Kütüphane


Aşık olduğum üç kokudan bir tanesi de kitabın kokusudur! Kitap malum; ağaçtan yapılır. Ağaç ise topraktan.İnsan da topraktan yaratılmıştır, dolayısıyla mayamiz aynı da ondan mı tüm bu birliktelik? Her okuduğumuz kitap bize tevazuyu öğretir çünkü bilmediğimiz ne kadar çok şey olduğu bu şekilde tebellur eder. Okumayanlar çok kolay sloganlar üretir ve o basit sloganların dayandığı sufli bilgiden, yüzeysel bilgiden ilim devşirmenin peşinden giderler. Kitabın medeniyetini anlamayanlar, medeniyetin kitaba verdiği önemi de idrak edemezler.

Burası İstanbul'daki üç muhteşem kütüphaneden bir tanesi: Beyazıt Kütüphanesi, eski ismiyle:Kütüphane-i Umumi Osmani veya daha bilindik haliyle: Kedili Kütüphane. Neden kedili kütüphane olarak anıldığını merak edenler lütfen araştırsınlar...

İngilizlerin "en büyük tarihçimiz" olarak niteledikleri Arnold Toynbee, hatıratında bu kütüphaneye tam 38 sayfa ayırmıştır. Kitapta şöyle bir anekdotu var: "Bana İstanbul'da neden bu kadar vakit geçirdiğimi sordular, onlara şöyle cevap verdim: Söylenecek şey çok ama siz şunu bilin kafi; Şair Baki'nin memleketinde bulunma şerefi bana yeter." Ufak bir muhasebe yapalım; kaçımızın ezberinde bir Baki şiiri var ? İngilizler sömürgelerini kaybettiler ama dağılmadılar. Lakin Shakespeare'ı kaybetselerdi dağılırlardı. Biz son yüzyılda kaç Shakespeare kaybettik ?

Hülasa; Bir Kızılderili reisini otomobile bindirirler. Reis had safhada mustarip olur bu yolculuktan. Nedenini sorarlar. Cevap çok güzeldir: 'O kadar hızlı gidiyoruz ki, ruhum arkada kaldı.'

2 Haziran 2015 Salı

Merdüm-i Alem



Ahirkapi Feneri, Kasim 2013.


Giriş kapisinda şöyle yaziyor; "Merdüm-i Alem" yani "Kainatin gözbebeği"... Yaziyi görür görmez aklima, Hz. Mevlana'nin "insan gözden ibarettir gerisi posttur"sözü geldi. Hatta Hasan Ali Yücel'in o muhteşem şarkisi: "Gözlerinden içti gönlüm neşeyi / Senden öğrendim gönülden sevmeyi" Vay be, gözlerden neşe içmek... Şu aşiklar ne güzel adamlar, iyi ki yaşamişlar, okumuşlar, bestelemişler,yazmişlar... 

Velhasil gözden belki biraz daha bahsetmek gerek; Gözbebeği işte, ruhun, gönlün penceresi, mercimek büyüklüğünde bir şey. Düşün ki toplu iğne başi kadar gözbebeğine tüm kainat siğiyor. Güneşi o toplu iğne başindan görüyorsun, koca güneşi, galaksiyi, samanyolunu, anneni...

Bunlarda insani düşündürecek bir şeyler uyanmiyor mu? Vah vah eğer uyanmiyorsa.