Twitter'da açılan #SuriyelilerEvineDönsün tagine ilişkin bir şeyler söylemek isterim.
Bazı hususlarda yazı yazmak, en kolayı. Zoru ise yaşamak, hiç şüphesiz... Hala yüzyıllar önce yapılan iyiliklerin gölgesinde yaşadığımız bugünlerde, gelecek nesillerin bizlerle de gurur duyacağı iyilikleri, incelikleri yapma borcumuz olduğuna inanıyorum. Hayat tarlasında güzellik biçmek için iyilik tohumları ekmek gerek. Geçmişte ekilen tohumlara bakalım, ne vermiş ? Yarın da bizim tohumlarımız yeşerecek. Mültecilerle aynı şehirde yaşamak çok somut zorluklar getiriyor, doğru. Misafirliğin kısa olanı makbuldür, doğru. Sınır bölgelerinde ve mülteci kamplarında çok vakit geçirmiş, askerliğini Suriye sınırında yapmış bir genç olarak söylüyorum, Millet olarak bu ulvi ama ağır bedeli ödüyoruz. Ama unutmayalım, öyle anlar vardır ki, tarihin kırılma anları ve durduğunuz yer açık - net olmalıdır. Mülteci politikasından rahatsız mısınız ? Hakkınızdır, olabilirsiniz. Fakat o halde çıkın ve bunun alternatifini söyleyin. Milyonlarca insana biz milletçe bu inceliği göstermeseydik bu insanlar şuanda yaşamıyorlardı. Robert D.Kaplan gibi coğrafyayı tam anlamıyla kader olarak görmesem de, Türkiye özelinde coğrafyanın yüklediği devasa sorumluluklar var. Biz Latin Amerika gibi uzak bir kavim değiliz. Tüm tarih bu havzada şekilleniyor, gözümüzü kapatıp tarihin arkasından koşamayız, içinde yürümekle hatta önünde gitmekle mükellefiz. En nihayetinde tüm yaşananların bir sınav olduğuna ve ileride geriye doğru bakıldığında herkesin bu sınavdaki performansıyla anılacağına inanıyorum. Mülteci politikası için 3 kriter nazarımda belirleyicidir: 1) İnsanlığın vicdanı açısından doğru yerde durmak 2) Tarihin akışı açısından doğru yerde durmak 3) Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin stratejik çıkarları açısından doğru yerde durmak.
Unutmayalım, Hüdavendigar Hz.Pir Mevlana Celaleddin-i Rumi de bir mülteciydi, Moğolların zulmünden kaçıyordu. Bu minvalde; Çerkezler, Kürtler, Arnavutlar, Makedonlar... Hepsi ne zaman bir zulümle karşılaşsalar başlarını müşfik ve muktedir güzel ülkemize çevirdiler. Şimdi ağzından çıkanları gönlünde tartabilen herhangi birine "Türkiye'de kaç Boşnak var?" deseniz, size hiç düşünmeden 75 milyon diyecektir.
Son sözü Hikem-i Ataiiyye'nin şu muhteşem öğüdü ile söyleyelim:
"İki iş hakkında kafan karışırsa hangisinin nefsine daha ağır geldiğine bak. Çünkü hayır oradadır."